4 Mayıs 2014 Pazar

   YENİ TİPOGRAFİ

  Grafik tasarım alanında 20. yy'ın başında ortaya çıkan yaratıcı yeniliklerin büyük bir kısmı, modern sanat hareketlerinin bir uzantısı olarak meydana gelirken, bu hareketlerden bağımsız olarak çalışan birçok tasarımcı da "Yeni Tipografi"

adı altında önemli gelişmeler ortaya koymuştur..Bu tasarımcılar öncelikle estetiği işlevin yaratacağı ilkesinden yola çıkarak, dolaysız bir görsel anlatım biçimi kurmaya çalışırken, tasarımcının konumunun her zaman işlevsel olması gerektiğini savunmuşlardır..Konstrüktivist düşüncelerin tipografiye uyarlanması 
üzerine kuramlar geliştirerek, Modernist kuramları gündelik baskı sistemlerine uygulanacak bir biçime getiren ve bu yeni tipografiyi büyük kitlelere tanıtan sanatçı Jan Tschichold'dur.. 1928'de yazdığı "Die Neue Typographie" (Yeni Tipografi ) adlı kitabında, yeni tipografinin süslemeden kaçınarak, yalnız iletişim işlevine cevap verecek biçimde planlanacak olan akılcı bir tasarıma dayanması gerektiğini savunmuştur.. Bu dönemde, her türlü kalınlık ve boyutlardaki serifsiz 
yazı, modern harf karakteri olarak kabul edilmiştir..
  Tasarımlar ise geometrik bir grid üzerinde planlanarak, strüktür, denge ve vurgulama için genellikle çizgiler ve şeritlerden yararlanılırken, görüntü olarak fotoğrafın nesnelliği ve ayrıntılı netliği yeğlenmiştir..Yeni Tipografi'nin özgün tasarımcılarından biri olan Hollandalı Piet Zwart da Dada hareketinin devingen yapısıyla De Stijl'in işlevselliğini ve biçimsel niteliğini bir araya getirerek, görünüşte birbiriyle çelişen bu iki hareketten bir sentez yaratmıştır..
  Picasso ve Matisse'in resmin malzemesine yeni bir anlayış getirmeleri gibi, Zwart da geleneği yıkarak, grafik tasarımın malzemesine yeni bir görsel anlatım kazandırmıştır..Harf karakterlerinin, metnin içeriğine ters düşmemesi aksine onu görsel olarak da desteklemesi gerektiğini savunan Zwart, bu düşüncesini, geleneksel tipografinin statik uyuma dayanan yapısını kırıp, ritmik-dinamik bir kompozisyon anlayışı geliştirerek tasarımlarına uyarlamıştır..Sözcüğün görsel yanı elverdiği sürece, kurnazca ve esprili bir biçimde, çağrışımlardan yararlanarak yaptığı oyunlarla hem tipografiye yeni bir canlılık kazandırmış hem de okumayı çekici hale getirmiştir..Ancak tipografiyle yaptığı bütün oyunlara karşın, işlevsel ve amaca yönelik tasarım yapma ilkesine sadık kalması nedeniyle, sonuçta işlevsel tipografiye yeni bir üslup getirmiş ve bu çabası tasarıma yaptığı en önemli katkılardan biri olmuştur..
 Bir başka Hollandalı sanatçı Hendrik N.Werkman ise, çalışmalarında dizgi malzemesi, mürekkep ve mürekkep merdanesi kullanarak, yalın sanatsal ifadeler yaratmıştır..Werkman'ın, tasarımlarında hazır unsurlar kullanması, Dada cılar'ın özellikle fotomontajda uyguladıkları yaratıcı süreci çağrıştırmaktadır..Lissitzki gibi, Werkman da harfi, yazıyla iletişim kurmanın dışında, somut görsel bir biçim olarak kullanmıştır..Bu dönemin ünlü Hollandalı grafik tasarımcılarından biri de Paul Schuitema'dır 
  Schuitema, Yeni Tipografi'nin ustalarından biri olarak, Konstrüktivizm ve De Stijl'in ilkelerini reklamcılığa uyarlamıştır..
  Fotoğrafın, bir iletişim aracı olarak kullanılmasına önemli katkılarda bulunan İsviçreli fotoğrafçı ve tasarımcı Herbert Matter (1907-? ) fotomontaj tekniğiyle ve birden fazla negatifi üst üste basarak ilginç afiş tasarımları gerçekleştirmiş, turistik afişe yeni bir anlatım getirmiştir..Matter ayrıca, aşırı boyut farklılığıyla ve 
siyah-beyaz fotoğrafa renk ekleyerek tasarım etkinlikleri yaratmıştır..
  1930'larda fotoğrafı grafik tasarımda kullanan bir başka yenilikçi sanatçı İsviçre'li Walter Herdeg olmuştur..Herdeg, İsviçre'nin turistik bölgeleri için reklam ürünleri tasarlarken, kolaj yaptığı fotoğraf görüntüleriyle dinamik kompozisyonlar yaratmıştır..Yeni Tipografi alanında son derece özgün çalışmalar gerçekleştiren tasarımcılardan Hollandalı Willem Sandberg de II. Dünya Savaşı yıllarında ortaya koyduğu "experimenta typographica" (tipografik denemeler) adlı tasarımlarını savaştan sonra yaptığı çalışmalarında kullanmıştır..Tasarımlarında simetriye karşı çıkarak, parlak ana renkleri dramatik bir biçimde, karşıtlıklardan da yararlanarak kullanmayı yeğleyen sanatçı, kompozisyonlarında ve serifsiz yazılarla, kağıttan yırtarak elde ettiği büyük kalın harf biçimlerini bir arada kullanmıştır..
  Grafik tasarımda "Yeni Tipografi'nin ilkeleri, Rusya ve Hollanda'da başlamış, Bauhaus'ta kristalize olmuş ve en açık anlatımını Tschichold'da bulmuştur.. 20. yy'ın ussal ve bilimsel anlayışı bu uygulamalarla grafik bir ifade kazanmıştır..Yeni Tipografi, yaratıcılığı kısıtlamak yerine, tasarımcıları işlevsel ve etkili bir görsel iletişim geliştirmeye itmiştir..


   

   
             
           Oyma harf Gill tarafından Victoria & Albert Müzesi,                    Londra. Fotoğraf Leo tarafından Reynolds.




             Gill in tasarladığı en çok bilinen yazı karakteri
   

   ERİC GİLL


 Eric Gill  22. 2. 1882 Brighton doğumlu , İngiltere de öldü. Heykeltraş, grafik sanatçısı, türü tasarımcısıdır..  Chichester Teknik ve Sanat Okulunda okudu.
  1899-1903: bir mimarlık bürosunda çalıştı. . Londra'da Edward Johnstondan  dersler alır. Yazı ile Okulu Merkez güzel Sanatlar ve el sanatlarında okudu. 1905-09: üretir baş harfleri ve kitap kapakları için İnsel yayıncılar Leipzig. 1906: tasarımlar inititals için Ashedene Basın. 1907: hamle Ditchling, Sussex. Burada o üretir taş heykeller için de olmak üzere, BBC binası Londra'da. 1914: üretir heykellerine istasyonları haç Westminster Cathedral yakınlarındaki Londra. 1924: Capel için hamle-y-ffin. 1925-31: eserler için Altın Cockerell Basın (baş harflerini, çizimler ve özel bir metin türü). 1928: hamle Pigotts yakın High Wycombe. Works for London Underground adlı idari merkezi. İle oğlu-in-law o kendi kurar el-basın yazdıran lüks bibliophile sürümleri. 1930: ilüstrasyonlar son sayısı için "Fleuron" dergisi. 1937: tasarımlar hangi bir posta pulu 15 yıldır kullanılıyor. 1936: yapılan bir Royal Designer for Industry. 1938: üretir taş tabletler için Milletler cemiyeti binası Cenevre'de.

Fontları: bankgothic (1927-30), Altın Cockerell Roma (1929), Perpetua (1929-30), Solus (1929), Joanna (1930-31), Koç (1932), Floriated Başkentleri (1932), Bünyan, Seyyah (1934), Jubilee (1934).

Yayınlar: "Tipografi üzerine Deneme", Londra 1931; "Otobiyografi", London 1940. R. Speaight "Hayatını Eric Gill", London 1966; R. Brewer "Eric Gill", London 1966; R. Brewer "Eric Gill, sevdiği adamla mektupları", London 1973; R. Harling "mektup formları ve tasarım türü Eric Gill", Westerham 1976; F. MacCarthy "Eric Gill", New York 1989).

Tipografi: Ansiklopedik Bir Anket Türü Tasarım Teknikleri ve Tarih Boyunca Friedrich tarafından Friedl, Nicolaus Ott (Editör), Bernard Stein tarafından yayınlanan Könemann Verlagsgesellschaft mbH.
daha fazla ... İşler ve Örnekleri



    

17 Nisan 2014 Perşembe


  

  ART NOUVEAU VE PETER BEHRENS



     Art Nouveau :  Yeni Sanat anlamına  gelmektedir.  19. yyın sonuyla 20. yyın  başlarında  Avrupa '  yı etkilemiş ve  Osmanlı imparatorluğu’ nda  da uygulanmış  romantik , bireyselci , genellikle bezemeye özgü kaldığı söylenebilecek  bir sanat akımıdır.  20. yy'daki  sanat ortamında akademizm  kalıplarından uzaklaşma , bağımsızlık ve  gruplaşma anlayışları  simgelenmiştir.  Gençlik ve yenileşme kavramlarını getirmiş  herkes için sanat ve her şeyde sanat eğilimlerinin ışığında konut, mobilya, resim , afiş  ve  başka sanat  dallarını  da etkileyerek güzel ve ucuz eserlerin üretilmesini amaçlamıştır.  En belirgin özelliği dekoratif bir  üslüp olmasıdır.Temel özellikleri kavisli  ve çizgisel  desenlerdir. Tasarımcılar,  eserlerinde  sembolik  ve dışavurumcu içerik katmaktan  kaçınarak  çalışmanın dekoratif görüntüsüne yoğunlaşırlar.  Temalarındaki duygusal ve öyküsel  içeriği  bir kenara bırakarak da soyut sanatın yolunu açmaya yardımcı    olmuşlardır. Akım Japon  baskılarından    da  büyük ölçüde etkilenmiştir. Dönemde Gustav Klimt, Henri de Toulouse - Lautrec, Antonio Gaudi gibi isimler ön plana çıkmıştır.


   Art Nouveau , John Ruskin ve William Morris’in düşünceleriyle yaygınlaşan bir ortamda oluştu.William Morris'in Arts and Crafts akımında savunduğu görüşü ele alarak ; 1867′de Londra ’daki uluslararası sergide Japon Pavyonu Avrupa’daki sanatçılar arasında Japon plastik anlayışındaki yalın ritmik ve karmaşık çizgiler yüzeysel renk ve desenleri uygulama isteğini uyandırmış ; bu ortamda mimar Victor Horta’nın Belçika’da Brüksel yakınındaki Uccle’ de yaptığı Tassel Evi ile  Art  - Nouveau ortaya çıkmıştır.Fransa da Style Nouille 
ya da Paris metrosunun girişlerini yapmış olan Henry Guimard,ardından Style Guimard, İspanya’da Modernismo, Almanya’da Jugendstil, İtalya’da Stile Liberty adları ile moda olmuştur. Bu yeni üslup, mimarlık, mobilya,ev, hah, heykel, resim, afiş, grafik gibi birçok sanat dalında uygulama alanı bularak yaklaşık 1920′ lere kadar geçerliliğini korumuştur. 1925′ te Almanya’da kurulan Bauhaus Okulu nun geliştirdiği yapım ilkeleri Art-Nouveau akımının sonu olmuştur. 1875-1890 arası bir araştırma dönemi olarak kabul edilip, 1890-1900 yılları arasında akımı belirleyen yapıların büyük çoğunluğunun gerçekleştirildiği tarihsel akımların geçirsizliğinin kanıtlandığı, sanatlar arası sentezin oluşturulduğu yayılma dönemidir. 1900-1914 arasında ise Art-Nouveau’nun geç dönemde önem kazandığı, eğri çizgilerin üsluplaştığı, çiçek öğelerinin doruk noktasına ulaştığı görülür. 



                                     

                                         Cam ve Işık eserlerinden biri


Vazo :  Marguerite Galle Petit Palais



 Antoni Gaudi nin Casa Batllo isimli 
 mimari eseri 


 Osmanlı Döneminde de görülen Art Nouveau akımı son dönem İstanbul konut mimarlığında geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Öncelikle yurt dışından getirilen eşyalarla başlanıp, 1890-1920 aralarında mimarlık alanında geniş ölçüde uygulanmıştır. Mekan sorunlarına fazla önem verilmemiş, tarzın temel ilkesi olan strüktür ve bezeme ilişkisi üzerinde fazla durulmamış, bezeme görüntüsüne bağlı dış biçimlendirme ağırlıklı olmuştur. 
  İtalyalı mimar Raimondo D’Aronco  1894′te İstanbul’a gelmiş Art-Nouveau’yu Türkiye ile tanıştırmış ve uygulamıştır. Ülkemizdeki 'Serencebey Şeyh Zafir Türbe, Kitaplık ve Çeşmesi, Beyoğlu’nda Botter Apartmanı, Yıldız Sarayı’ndaki Çini Fabrikası,Tarabya’daki İtalyan Sefareti, Kuruçeşme’de bugün yıkılmış olan Nazime Sultan Yalısı' D’Aronco’nun yaptığı bilinen Art – Nouveau üslübunda mimarlık ürünlerindendir. Yıldız Sarayı’ndaki Acem Köşkü, Yeni Köşk, Şale Köşkü, Talimhane Köşkü gibi köşkler de D’Aronco’nun Türkiye’de baş mimar olarak görev yaptığı dönemlerde yapılmıştır. Ülkemizdeki Art-Nouveau tarzında geleneksel gereç ve yöntemler kullanılmış, endüstriye bağlı metal yapı araçlarına başvurulmamıştır. Metal, balkon korkuluklarında bezemeye gereç olarak ele alınmış, lale gibi bitkiler ya da böceklerine benzer biçimlerde kıvrımlar verilmiştir.
Ahşap örneklerse bölgesel olarak çeşitlilik kazanmıştır. Bu akımın ülkemizdeki mimarlığında cephe bezemesi açısından farklı bir üslup geliştirememiştir.


yıldız sarayı büyük mabeyn köşkü

    Beşiktaş ' taki Yıldız Sarayı







Beyoğlu 'nda Botter Apartmanı





PETER BEHRENS 

 

  
  Hamburg da doğdu. Kimi mimarlar gibi O da ressam olarak işe başladı. Dünyanın ilk büyük Alman endüstriyel tasarımcısı ve '' kurumsal kimliğin babası '' sayılır. Endüstride bütünleştirici bir görsel kimlik ve kalite standardına ulaşmanın ancak tasarımla sağlanabileceğini kavrayan dönemin ilerici AEG genel müdürünün 1907 de Behrens i AEG nin görsel kimliğini gerçekleştirmek üzere göreve çağırması,
kariyerinin   dönüm noktası olmuştur.Bu konuda yaptığı çalışmalar ; mimar, endüstri tasarım ve grafik tasarımdır.

 AEG için hazırladığı elektrikli kullanım aletlerinden soba ,saat ve çaydanlık gibi endüstriyel tasarımları, süslemeden uzak sade bir yapıda gerçekleştirilmesi nin nedeni güzelliğin işlevini yaratmasına inanmasıydı. 19. yy da ortaya çıkan bu felsefi tavırına  Die Neue Sachlichkeit (Yeni Nesnelcilik ) adı verilmiştir.Mimari dalda ise ,1909 da tasarladığı cam perde duvarlı türbin fabrikası kompleksi mimarlık tarihinin ilk kilometre taşıdır. Behrens klasik sanatları tüm görsel sanatlar ve tasarım için kaynak bulmak üzere incelemiştir.
  
  Behrens in grafik tasarım konusundaki kurumsal kimlik çalışmaları amblem, logotype, broşür, kataloglar, basın ilanları, afişler ,ambalajlar, kırtasiye malzemeleri ve 'Behrens kursiv yazısı ' gibi tipografik konularıda kapsar. Behrens AEG çalışmasında ünlü bal peteği biçimini, hazırladığı amblemden,harf karakteri ve mekan düzenlemesine kadar,her türlü tasarımda kullanarak , görsel kimlikte bütünlük sağlamıştır.






                   AEG TÜRBİN FABRİKASI (1908 -1909)                                                          





    Peter Behrens in kendi evi için tasarladığı piyano




     
Logo Tasarımları                   

1 Ocak 2014 Çarşamba


  FÜTÜRİST SANAT / SANATÇI :UMBERTO BOCCİONİ

   
   20. yüzyılın başlarında İtalya 'da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır.Bu akımın öncüsü ve şefi İtalyan şair, romancı, oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti 'dir. Marinetti ’nin 1909’da Paris’te "Le Figaro" gazetesinde yayımladığı manifesto fütürisita (Fütürizm Bildirisi) gelecekçiliğin manifestosu oldu. Bildiride, "Bizler müzeleri, kütüphanelerin yerle bir edip ahlakçılık, feminizm ve bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız" deniyordu. Bu geçmişin bütünüyle reddi demekti. Aynı bildiride, "Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşa ve ölüme götüren güzel düşünceleri yüceltiyoruz" sözleri, siyasal alanda o dönemde gelişen faşizmden yana bir tavrın da açık göstergesiydi. Süratin (hızın ) üstünlüğünü iddia ve ilan eden Marinetti, bir yarış arabasının Samothrake zaferi (Yunan heykeli) nden daha güzel olduğunu ve buna ek olarak da: "Mutlak içinde yaşıyoruz, çünkü "her yerde hazır ve nazır olan" edebi sürati (hızı) biz yarattık" demiştir.
   Gelecekçiliğin kurucusu Marinetti, Avrupa’da birçok yazarı etkiledi. Rusya’da Velemir ve Mayakovski gelecekçiliğe yöneldi. Rus gelecekçiler kendi bildirgelerini yayınladı. Puşkin ,Tolstoy  ,Dostoyevski reddedildi. Şiirde sokak dilinin kullanılması istendi. 1917 Ekim devriminden sonra da gelecekçi akım güçlendi. Mayakovski’nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü. İtalya’daki gelecekçiler ilk şiir antolojisini 1912’de yayımladı. Gelecekçilik faşizm ile özdeşleşti. Ve 1920’lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi. Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden gelecekçilerin parolası, 'sözcüklere özgürlük 'tür. Ezra Pound, D.H. Lawrence ve Giovanni Papini  de bu akımdan etkilenen yazarlardır.

   Fütürizmin Temsilcileri

  • Marinetti
  • Mayakovski

 
  Mızrakçılar


  Umberto Boccioni

  Geleceğin dinamik teknoloji çağını yücelten Marinetti’nin düşüncelerini görsel sanata uyarladı ve gelecekçiliğin önde gelen kuramcısı oldu. 1910’da başka ressamlarla birlikte çağdaş teknolojinin simgelerinden olan şiddet, güç ve hız kavramlarını yücelten “Gelecekçi Ressamların Teknik Bildirisi”ni yayımladı. Boccioni yapıtlarında endüstrileşmeyi yansıtmaya çalışırken, basmakalıp kent görünümlerinin ötesine geçerek halkın kitlesel duygu ve hareketini vurgulamıştır. “Galeride İsyan” (1910) ve “Kent Uyanıyor” (1910-11) gibi resimleri, Ünanimizm adını verdiği bu kitlesel hareket kavramını en iyi yansıttığı yapıtlarıdır. Aslında Boccioni, gelecekçiliğin iki temel ilkesini sanatında işlemiştir. Bunlardan biri coşkular ile ruhsal sürekliliğin, öbürü de zaman boyutunun tuvale aktarılmasıdır.1910 - 1915 arasında yapılan bütün gelecekçi toplantılara önderlik eden  Boccioni, 1913’ten sonra  yaptığı eserlerde gelecekçiliğe özgü hareket öğesini vurgulamakla birlikte kübizmin birbiri üstüne binen yüzey tekniğinden de etkilenmiştir.





Bisikletçinin Dinamizmi


 1912’de Boccioni heykelde cam, ahşap, çimento, kumaş ve elektrik lambaları gibi çok çeşitli malzemelerin kullanılmasını savunan “Gelecekçi Heykel Bildirisi”ni hazırladı. Ayrıca heykellerin parçalarını hareket ettirebilmek için elektrik motoru kullanılmasını, çevreleriyle estetik bütünlük içinde olabilecekleri ortamların yaratılmasını ısrarla savundu. “Şişenin Mekândaki Gelişimi” ve “Mekânda Sürekliliğin Benzersiz Biçimleri” adındaki eserleri en bilindik eserleridir. Buccioni , 1. Dünya Savaşı sırasında bir kazada ölmüştür.


















Şişenin Mekandaki Gelişimi









Mekanda Sürekliliğin Benzersiz Biçimleri

16 Aralık 2013 Pazartesi

İSLAM 'DA HAT SANATI

İSLAM 'DA HAT SANATI 

    Arap harfleri  çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatıdır. Bu sanat Arap harflerinin 6.yüzyıl  ve 10.yüzyıl arasında geçirdiği bir gelişme döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Hat, Arapça çizgi demektir. 

HAT TÜRLERİ

    Hat sanatının  doğduğu dönemde ortaya çıkan altı tür yazı vardır: Küfi, tevki, Sülüs, reyhani, Nesih, Rika. Bunlara sitte denir. Yazı türlerinden Küfi köşeli, nesih, sülüs, rika, tevki, tomar, muhakkak, gubarı ise yuvarlak hatlardır. Bölgelere göre hatlar mağribi , talik , Uzakdoğu  olarak ayrılabilir.

    Hat sanatı  veya kaligrafi yazı sistemleri ve yazı ögeleri kullanılarak geliştirilen, sıklıkla dekoratif amaçla kullanılan, bir görsel sanat türüdür.
    Bu sanat dalının çağdaş bir tanımı ise "işaretlere anlamlı, ahenkli ve hünerli bir şekilde biçim verilmesi sanatı" şeklindedir. Belirli bir yazı stiline yazı tipi, hat türü, el veya alfabe gibi tanımlanabilir.
     Farklı yazı sistemlerinde farklı şekillerde, farklı coğrafyalarda ortaya çıkmış olan hat sanatı, özellikle matbaa öncesinde büyük önem arz etmiştir. Bugün tipografi sanatıyla ilişkilendirilebilecek hat sanatı sıklıkla yazı sistemlerine veya farklı hat kültürlerine göre sınıflandırılır:İslam hat sanatı (İslami kaligrafi),Arap Hat Sanatı (Arap kaligrafisi), Pers hat sanatı (Pers kaligrafisi), Japon hat sanatı(Japon kaligrafisi), Çin hat sanatı (Çin kaligrafisi),Batı hat sanatı(Batı kaligrafisi) gibi...
     Modern hat sanatı işlevsel el ile yazılmış betiklerden ve tasarımlardan işaretlerin soyut bir şekilde ifade edildiği ve bazen bu soyutsal ifadenin harflerin okuna bilirliğinin yerine geçtiği güzel sanat eserlerine kadar geniş bir yelpazededir. Klasik hat sanatı tipografiden  ve klasik olmayan yazı tiplerinden farklı olsa da bir hat sanatçısı bu alanların hepsinde eser verebilir; karakterler tarihsel bir şekilde disipline edilmiş olsalar da yazı anında doğaçlama bir şekilde oluşturulurlar, değişkendir
Hat sözcükte ''ince, uzun doğru yol, birçok noktanın birleşerek sıralanmasından oluşan çizgi, satır veya yazı'' gibi anlamlara karşılık gelen Arapça kökenli bir sözcüktür. Bu kelime özellikle İslam kültüründe, yazı ve güzel yazı (hüsnü'lhat, elhattu'lhasen) anlamlarında da kullanılmıştır.

   Hüsn-i hat; estetik ve geometrik kurallara bağlı kalarak, güzel yazı yazma sanatıdır. Ancak, genellikle İslam dinine has kutsal metinlerin yazımı için kullanılan bir tabirdir. Dinsel metinleri güzel yazma ve bunu öğretme yetkinliğine sahip sanatçıya hattat, bu sanata da hattatlık / Hüsn-i Hat denilmiştir.

    Hat, sözün veya ruhta gelişen fikir ve duyguların yazı aracılığı ile resmedilmesidir. Büyük matematikçi Öklid'in bir sözü bu fikri çok net ifade etmektedir: ''Hat, her ne kadar maddi aletlerle meydana gelirse de o, ruha ait bir hendesedir."

    Hat sanatı; İslam'ın ilk dönemlerinden beri sürekli bir gelişim göstermiştir. Modern çağda geldiği noktadaki soyut anlatım gücü öylesine bir sanat düzeyine yükselmiştir ki; ünlü ressam Pablo Picasso, bir gün usta bir hattatın bir istifi karşısında "işte resim" diyerek, hayranlığını ifade etmiştir. Çünkü karşısında özgün ve somut figür etkileşiminden uzak, salt estetiğin ipucunu görmüştür.

    Hat sanatında temel olarak altı çeşit yazı stili vardır."Aklam-ı Sitte" veya "Ažeşkalem" denen bu stiller; "Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhani, Tevki ve Rika"dır. Yazıda bazı anatomik kuralların çizdiği sınırlarla ortaya çıkan bu stillerin mimarı Abbasi veziri İbn-i Mukle (886 - 940) olarak bilinse de, kendisinden bir eser elimize ulaşmamıştır. Ali b. Hilal (ölümü 1031), Mukle'nin özellikle eliflerinden etkilenerek, daha canlı ve kıvrak bir stil geliştirmiş, kendisinden sonraki hattatları üçyüz yıl boyunca etkilemiştir. Genel kanıya göre, Þeşkalem veya Aklâm-ı Sitte€anin gerçek yaratıcısı olan 13. Yüzyıl hattatı ünlü Yakut el Mustasımia€™dir (ölümü 1298).

     O dönemlerde Anadoluda kök salmaya başlamış olan Türk boylarında da sanat önemli yer tutmaya başlamış ve bu gelişimin meyveleri Fatih Sultan Mehmet devrinin büyük ustası Amasyalı Þeyh Hamdullah'ın çalışmalarıyla devşirilmiştir. Aklam-ı Sitte€™nin rötuşlanarak, yeni sanatsal prensipler edinmesini Aeyh Hamdullaha ve tabii onu destekleyen Fatih liderliğindeki ve özellikle sonrasında II. Bayezid Osmanlı Sarayının sanat politikasına borçluyuz. Fatihdan sonra tahta geçen II.Bayezid, eskiden beri irtibatta olduğu, hatta meşk ettiği hocası Þeyh Hamdullahı İstanbula çağırarak, hazineden Yakut yazıları üzerinde çalışmasına olanak sağlamıştır. Yazıya Osmanlı karakterinin kazandırılmasında bu çalışmalar en büyük paya sahiptir.

     Aklam-ı Sitte€™de Þeyh Hamdullah’dan sonraki en büyük atılım Hafız Osman Efendi ile olmuştur. Derviş Ali (ölümü 1678) ve Suyolcuzade Mustafa Eyyubi’den yazı meşkeden Hafız Osman Efendi, Þeyh Hamdullah€™ın üslubunu derinlemesine öğrenebilmek için Nefeszade İsmail Efendi€™den (ölümü 1678) de dersler aldı. Hocalarının vefatından sonra kendi üslubunu ortaya koyarak sanatını gittikçe geliştirmiştir.

      Hafız Osman'la Türk yazı üslubu yeni bir yükseliş devrine girmiştir. Zamanın bütün hattatları ondan ders alıp onun yazı sanatını benimsemişlerdir. Sultan III. Ahmet ve Sultan II. Mustafa da onun öğrencileri arasındadır. Taş basmasıyla çoğaltılan Kur'anlarla Hafız Osman'ın şöhreti bugün Uzakdoğu ülkelerine kadar bütün İslam coğrafyasına yayılmıştır.

      Sonrasında Mustafa Rakım ve Mehmet Esat Yesari, Kadıasker (Kazasker) Mustafa İzzet Efendi, Yesarizade Mustafa İzzet Efendi, İsmail Hakkı Altunbezer, Kâmill Akdik, Neyzen Emin Yazıcı, Necmeddin Okyay, Mustafa Halim Özyazıcı, Macit Ayral, Rakım Efendi, Sami Efendi, Kemal Batanay, Hamit Aytaç, Emin Barın, Sadi Belger gelmiş geçmiş en büyük hattatlarımız arasında sayılabilirler. Günümüz sanatçıları, bu isimlerden veya onların talebelerinden icazet alarak gelmişler ve bayrağı hakkıyla taşımaktadırlar.

Aklâm-ı Sitenin dışında kullanılan diğer yazı türleri "Kafi, Rika, Divana, Siyakat" türleridir.
  


       Yazmak insanca bir eylemdir. İnsanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden biri de yazının icat edilmesidir. Fakat daha da önemlisi sürekli değişim ve gelişim halinde bulunan insanın yazıyı geliştirmesi ve sanatın yazı boyutunu tüm zenginliği ile ortaya koymasıdır belki de. Çünkü bizim kültürümüzde sanat “mutlak sanatkar”a ulaşma çabasıdır. Sanat,-Roger Garaudy’nin ifadesiyle- görünen ve bilinen güzellikleri kopya etmek değil, gözle görülemeyen “mutlak güzel”i arayış çabasıdır.
Her dönemde insan topluluklarının estetik anlayışları mevcuttu. Fakat Arapça asıl sanatsal boyutuna İslam’dan sonra kavuşmuştur diyebiliriz. Bu sebeple yazı sanatı denildiğinde “hüsn-ü Hat” akla gelmektedir. İslam’ın resim ve heykel gibi bazı sanat dallarına mesafeli yaklaşımı müslümanların değişik sanat alanlarına yönelmelerini sağlamıştır. İşte hat sanatının müslüman toplumlarda gelişmesinin en önemli sebebi budur. Hat sanatının gelişimini temel olarak şu sebeplere bağlamak mümkündür: Birincisi; İslam€™ın  –iyiliği emretmek, kötülüğü engellemek- ilkesi, ikincisi; “Allah güzeldir, güzeli sever” hadisinde ifadesini bulan estetik anlayışıdır.

       Kuran- ı Kerim in  vahyedildiği zamanlarda yazıya geçirilmesiyle başlayan yazıyla tebliğ metodu İslam€™ın coğrafi ve bilimsel olarak yayılmasına paralel bir gelişim göstermiştir. Kur€™an-ı Kerim €™in e el yazması olarak çoğaltılması, Kur€™an ilimlerine temel teşkil eden kaynak hadis ve fıkıh eserlerinin te’lif edilmesi, ilmi çalışmaların yaygınlaşması hat sanatının da gelişim sürecine paraleldir. İslam€™ın ilk yıllarında vahiy katiplerinin Kur’an ayetlerini yazıya geçirmelerini hat sanatının gelişim sürecine başlangıç olarak esas alabiliriz. Ancak hat sanatı asıl hünerlerini Osmanlı İmparatorluğu€™nun elinde, diğer sanat dallarının da zirvede olduğu dönemlerde ortaya koymuştur. €œKur€™an Mekkede nazil oldu, Mısır€™da okundu ve İstanbulada yazıldı” sözü boşuna değildir. Arapça, Osmanlı döneminden itibaren hatatlarımızın mahir parmaklarında en güzel formuna kavuşmuş, göz zevkine hitabeden bir estetiğe ve ruhlara işleyen bir derinliğe bürünmüştür.

Osmanlı Devletinin yükseliş döneminden itibaren sanatın hemen her dalında olduğu gibi hat sanatı alanında da muhteşem eserler verilmeye başlanmıştır. Bu dönemlerde en güzel camiler inşa edilmiş ve süslemeleri için de en güzel hat eserleri ortaya konulmuştur. Halen bu camiler İslam sanatının ve maneviyatının abideleri olarak dimdik ayakta durmaktadırlar. €œAllah lafzı ve €œMuhammed  ismiyle birlikte raşid halifeler ve cennetle müjdelenen on sahabenin isimleri hemen her caminin baş süslemelerini teşkil etmektedir. Bunlarla birlikte özellikle kubbe süslemelerinde daha çok €œayet-ül kürsi” ya da € Allah€™ın güzel isimleri kullanılır. Ayrıca duvar ve sütunlarda uygun yerlere Kur€™an-ı Kerim€™den kısa ayetler ya da ayet ve hadislerden parçalar işlenmiştir. Böylece ne kadar çok değişik camiye giderseniz, Allah lafzının, Muhammed isminin, ayet ve hadis metinlerinin o kadar değişik formunu görebilirsiniz. Bu yazılar kimi zaman sülüs biçiminde çıkar karşınıza, kimi zaman geometrik ve kufi olarak görürsünüz, bazen nefis bir divani yada hoş bir taa€™lik şeklinde nakşolur hafızanıza. Ama her birinde ayrı bir zevk yaşar, Cemal-A€™llah (Allah€™ın güzelliği)€™ın dünyaya yansımasını yalın bir şekilde görürsünüz. 

Tarih Satırlarında Hat Sanatı...

Hazret-i Muhammed'ten, Kur'an-ı Kerim'in toplanmasından sonra, İslam dininin bilime verdiği özel önemin etkisiyle, çok sayıda katip yetişmiş, yazı da, doğal olarak büyük aşamalar göstererek mimarlık, bezeme ve musiki gibi önemli bir sanat kolu olmuştur. Başlangıçta "Ma'kıli" denilen basit ve düz çizgilerden oluşan yazıdan Hazreti Ali'nin "kufi" hattı bulduğu söylentiler arasında yer alır. Yazıların anası denilen kufi hat, birçok yazı türüne kaynak olmuştur. Altı kalem denilen ve Hat ve Hattan'da saptanan sıralamaya göre Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhani, Tevki ve Rikaa kalemleri ortaya çıkmıştır.

Sülüs ve Nesih yazılarının İbn-i Mukle (885-940) tarafından ortaya konduğu kabul edilir. Muhakkak ve Reyhani yazılarını bulup, kurallarını belirleyen hattat da, 11. yüzyılda yetişen İbn-i Bevvab adıyla tanınan Bağdatlı Ahmet İbnü'l Fazl'dır. Ta'lik yazıyı bulan ise kesin olarak bilinmemekle birlikte, değişik söylentiler yer alır. Hat ve Hattan'a göre ise, Hoca Ebu'l-Al'dir.
Abbasi halifelerinden Musta'sımıya (1299) gelinceye kadar kamış kalemin ağzı düz kesilirmiş. Yakut eğri keserek, Aklam-ı Sitte'yi kurallara bağlayıp, yazı sanatına yeni bir görünüş kazandırmış, diğer hattatlar ise onu izlemek durumunda kalmışlar.
Hat sanatı, Abbasilerden sonra Türklerin ve İranlıların elinde gelişmesini sürdürmüş. Büyük Selçuklulardan Anadolu Selçukluları’na uzanan süreçte hat sanatında kullanılan yazı türlerinde farklılık görülmemektedir. Bu dönemde kullanılan yazı türleri sülüs, nesih, muhakkak ve reyhani'dir. Mevlana Müzesi'nde sergilenen Ebulizz Ömer Bin Ali tarafından muhakkak ve reyhani hattıyla yazılmış olan Kur'an (1206) Selçuklu döneminin seçkin örneklerinden biridir.

Osmanlı hattının Türk zevkini yansıtan bir üslup olarak ortaya çıkması 15. yüzyıl sonlarını bulur. Dönemin ünlü hattatları Ahmet Ažemseddin Karahisari, Yakut el-Mustasımi ve hat sanatında yeni bir çığır açan, koyduğu kurallarla Ažeyh Üslubu denilen okulun oluşmasına neden olan isim Þeyh Hamdullah (1429-1520)'dır.
Osmanlı hat sanatında klasik üslub 17. yüzyılın ikinci yarısında, olgunlaşmaya başlarken, hat tarihinde yeni bir üslup, "Hafız Osman" (1642-1698), okulu olarak ortaya çıkar. Kitap ve murakkaların dışında, Aklamı sitte yazıları kitabe ve levhalarda da kullanılmış.
Normalden büyük yazılan bu yazılara celi yazı adı verilmekte. Celi yazı adı sadece, muhakkak, sülüs ve nesih için kullanılmakta. Bursa'da Ulu Camii ve Yeşil Camii yazıları, Osmanlı celisinin ilk habercisi sayılır. Celi yazının gelişmesi Ali bin Yahya Sofi ile başlamıştır. 19. yüzyılda celi yazıda iki okul adı geçer, Mustafa Rakım ve Mahmut Celalettin okulları. Aklamı sitte'nin dışında kalan talik yazı İranlılar tarafından bulunmuş, Anadolu'ya İran'lı İmad'ın talebesi Buharalı Derviş Abdi tarafından getirilmiştir. 19. yüzyıla kadar İran etkisinde olan talik yazı, Mehmet Efendi Yesari ve oğlu Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından Türk zevkinin katılmasıyla gelişmiştir.  Divan'da alınan kararların yazıldığı Divan yazı çeşidi, Türkler tarafından bulunan 15. yüzyılda Tacüddin adlı hattat tarafından geliştirilerek, 19. ve 20. yüzyılda en güzel örnekleri verilmiştir. Ferman, menşur, berat ve anlaşmalarda kullanılmış Celi divanı adlı bir yazı türü de satırlar arasında yer alır. Osmanlılar tarafından bulunan Rık'a yazısı 19. yüzyıl başından itibaren yaygın bir biçimde kullanılmış. Türklerin bu süsleme dalında sağladıkları gelişme "Kur'an Hicaz'da nazil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı" denmesine neden olacak kadar önemli bir yer tutar.

Bugün camilerimizde hat sanatınından örnekler görmekteyiz, ayrıca ev eşyalarında ve hatta artık davetiyelerde dahi bu yazı kullanılıyor.